DÜNYA ŞAMPİYONASI
Yılın her ayı voleybolumuz açısından yoğun geçiyor. Eylül
ise hemen hemen her günü bir başka heyecana sahne oldu. Hatta ayni gün 2 önemli
olayı yaşar olduk.
İnsan hangisini yorumlayacağımı şaşırıyor. Hepsine yer
versem bana ayrılan sayfa yetmez. Onun için bazı maçları birer cümle ile geçmem
gerekiyor.
İzninizle, daha geniş yansıtacağım müsabakalar aradan bir
hayli zaman geçse de Efelerin 24 yıl sonra mücadele etme hakkını yakaladığı
Dünya Şampiyonası olacak.
Bu zorlu maratona Çin maçını hatırlatarak başlayayım: 3-2,
3-5. Bu 5 sayının 4’ü bizim hatalarımızdan kaynaklarınca televizyon karşısında
kıpırdanmaya başlasam da Burak sahneye çıktı. Hücum, blok, servisten direk 2
sayı derken 11-6 oluverdi. Rakibimizin kaçan servisleri işimizi iyice
kolaylaştırdı: 25-15.
2. Setin başlarında durgunluğun tetiklediği hatalar, 8-9’dan
sonra Adis’in sayılarıyla yürüyüşümüz başladı: 12-9. Hızlandık: 25-19.
Son sette de tempomuzu koruduk: 25-15. Karşılaşmayı da 3-0
kazandık.
Adis 19, Burak 17, Burutay 7, Bedirhan 4, Faik Samed 4,
Arslan 3 sayı ile mücadeleyi tamamladılar.
Bir üst satırda yazdığım gibi her zaman müsabaka sonunda
hangi oyuncumuzun kaç sayı aldığını mutlaka belirtiriz. Ancak bu sayıların
alınmasında; servis karşılamadaki becerimizden, bloktan seken topların hücuma
dönüştürülmesinden, pasörün pas dağıtımında ki başarısından, yani sayılara
dökülmeyen özelliklerden pek söz etmeyiz. Halbuki bir mücadeleden galip çıkmanın
en önemli noktaları; oyunun bütününde yatan özelliklerin birlikte ortaya
konmasıyla olur.
Neyse devam edelim. İtalya maçında rakibin oyunu istediği
gibi yönlendirmesine karşı koyamayınca 0-3 (18-25, 20-25, 22-25) kaybettik.
“Zaten hedef müsabakamız değildi” diyerek kendimizi teselli
ettik, gözümüzü Kanada’ya çevirdik.
Maç başladığında servislerimizi çok iyi tanıdığımız,
özelliklerini iyi bildiğimiz Arkas’da oynayan Hoag’a yönelttik. Onlar ise tüm
planlarını Adis’i durdurmak üzerine kurduklarını oyuncumuza 3’lü blok getirerek
ilk sayılardan itibaren gösterdiler. Ama unuttukları şey, Arslan gibi çok
tecrübeli bir pasörümüzün olduğuydu. Nitekim 2-3 pas sonra topu diğer
oyuncularımıza yönlendirerek bu planı boşa çıkardı.
Böyle olunca da oyunun kontrolü iyice elimize geçti. Son
sayılarda rakibimizi bekleyerek oynasak da 25-23 ile 1-0 öne geçtik.
2. Set 9-9’a kadar karşılıklı sayılar vardı. 12-9 yaptık.
Ardından 17-13,
20-15, 23-20 ve 25-23 ile 2-0’ı bulduk.
Maçı kaybetmemek için 3. Sete Kanada iyi başlasa da (5-7,
8-9), bu istekli oyunumuzu durdurmaya yetmedi: 12-9, 18-12, 25-17.
Böylece Dünya Şampiyonası’nda eleme gurubunu ikinci sırada
tamamlayarak 16 takım arasına girdik ve ABD ile eşleştik. Ayrıca bu sonuç, 2024
de Paris Olimpiyat Oyunları için eleme maçları oynama hakkını da bize getirdi.
Yani 2 güzelliği birlikte yaşadık.
Bu arada televizyondan diğer diğer gruplarda ki bazı
karşılaşmaları da izleme şansı buldum. Onlarla ilgili bir kaç küçük notum var:
İtalya- Kanada maçının 3. Setinde İtalyanlar 10 kez maç
servisi kullandılar olmadı, 32-33 geri düştüler. Bu kez Kanada 5 set servisi
attı kopartamadı. Sonunda İtalya 11. maç sayısında istediğine ulaştı: 39-37 ile
3-0’ı buldu.
Şampiyona da ekipler, genelde müsabakayı kazanmanın yolunun
sert servislerden geçtiğini bildikleri için yüklendiler, böyle olunca da çok
servis kaçtı. Oyunun temposu da doğal olarak düştü. Özellikle Japonya- Küba
mücadelesi adeta servis kaçırma yarışına dönüştü.
Bir de bunlara “Challange” ler eklenince devamlı durarak oynanan müsabakalar yaşandı. Ayrıca uyanık
antrenörler zaman zaman rakibin servisini kesmek için de “Challenge” baş
vurunca heyecan iyice azaldı.
Hollanda- Arjantin müsabakasında, Hollanda 0-2 geriye
düşmesine karşın maçı 3-2 almayı bildi. 5. Sette 4-6’dan 12-6 (8 sayılık bir
seri) yaptı (eskiden güçleri birbirine yakın takımların 3-4 sayı öne geçmesini
yadırgardık. Geriye düşen ekibi eleştirirdik. Şimdi Dünya Şampiyonası gibi
büyük organizasyonda bile farklı sıçramalar yaşanıyor. Kimse de şaşırmıyor. Yukarıda
bunun sadece bir örneğini verdim. Başka maçlarda da böyle ilginç anları
izledik.
Hollanda- Arjantin müsabakasına yine dönersek, kazanan
ekibin pasör çaprazı Nimir’den de bahsetmemiz gerekiyor. 37 sayı ile (başka
hiçbir müsabakada böyle bir sayı üretilmediğini de ekleyeyim) ekibini
galibiyete taşımayı başardı. Her ne kadar “tek adamlı voleybol” u sevmesem de,
bu oyuncunun performansı gerçekten göz kamaştırıcı. Hollandalı’nın bu sezon
Türkiye de oynayacağını ekleyeyim.
Polonya- ABD müsabakası gruplarda izlediğim en güzel
karşılaşmaydı. Adeta orada başka bir voleybol oynandı.
Böylesine güzel ve kaliteli bir karşılaşma içinde yer alan
Amerika ile eşlemek bir hayli canımı sıkmıştı. Polonya’nın Gliwice kentinde
müsabaka başladığında rakibin hızına uyamadık, onlar kaçarken bizim isteksiz
takibimiz tabi ki netice vermedi: 21-25.
Bu durgun oyun karşısında “her halde maçlar öncesi
hedefimizi 16 ekip arasına girmek olarak seçmişiz ki, pek direnç
gösteremiyoruz” diye düşünmeye başlamıştım ki, 2. Sette işler daha da kötü
gitti: 17-25.
Voleybol tutkunları iyi bilirler. Bir müsabaka 2-0 olduğunda
geride olan maçı kaybetmemek için son gücünü ortaya koyar ve zaman zamanda
oyunu dengeye getirir. Ancak ilk iki sette ki temposuzluk, bizim için böyle bir
şansın pek olmayacağını düşündürürken, güçlü rakibimiz karşısında nihayet iyi
mücadele etmeye, onları didiklemeye başladık. 9-9 dan sonra Burutay’ın etkili
servisleri, bloktan seken topların, özellikle ortadan hücuma dönüşmesi her şeyin değişmesine yol
açtı: 15-9. Bu kez rakibimiz bizi kovalamaya başladı. Yetişmelerine fırsat
tanımadık: 25-22.
Seti almanın moraliyle daha da hızlandık: 8-4, 11-5 (11
sayının 5’i Burak dan geldi: 4 hücum 1 blok). Tüm oyuncularımızın üst düzeye
çıkan performansları, keyiften kahvemden bir yudum daha alıyorum: 25-19 ve
2-2.
Nefeslerimizi tutarak izlediğimiz 5. Set. Eminim benim gibi
tansiyonu olan, kalp ritminde sıkıntılar yaşayan tüm voleybol severler bu
anları kolay kolay unutamayacak. Çok iyi oynayarak 11-10’ a geldik. Sonunu
getiremedik: 12-15. 2-3 kaybettik. Ancak güçlü ABD karşısında son 3 set ortaya
koyduğumuz oyun sizleri bilmem ama yenilsek de beni mutlu etti. Çünkü artık Sultanlardan sonra, Efelerde de
devlerin arenasında yerimiz olduğunu gördük (şampiyonayı 11. sırada bitirdik).
.
Biz veda ederken, çeyrek finaller heyecanı başladı. Grupta
karşılaşan, benim en çok beğendim ve bir başka seviyede ki maç dediğim
müsabakanın rövanşında Polonya, ABD’yi bir kez daha yendi: 3-2 (25-20, 27-25,
21-25, 22-25, 15-12). Notlara gelince; 1. Set Amerika’nın bloktan sayısı yok! 2
takımda servise çok yüklendi. Çokta kaçtı (43). Peki bu kadar zorlanan
servisten kazanılan sayı ne ? toplam 14 (8-6). Blok: 9-4. Böyle bir görüntü
ortaya çıkınca, 3-2 ye karşın, “nerede ilk maçta ki kalite ve voleybol
seviyesi” demekten de kendimi alamadım.
Devam edelim; Brezilya- Slovenya’yı 3-0 (25-18, 25-18,
25-18) geçerek bronz madalyaya uzanırken, finalde Polonya- İtalya kozlarını
paylaştı. Seviyesi çok yüksek bir müsabaka daha izleme şansını yakaladık. Sert
servisler, etkili hücumlar, iyi blok yerleşiminin getirdi defanslar, kısacası
bir voleybol maçında görmek istediğimiz her şey vardı.
Sonunda İtalya, büyük seyirci desteğini arkasına alan
Polonya’yı ilk seti vermesine karşın 3-1 (22-25, 25-21, 25-18, 25-20) yendi ve
24 yıl sonra 4. şampiyonluğuna uzanmayı başardı.
Bu arada hakemimiz Erdal Akıncı, Uluslararası maç yönetme
sayısını da 154’e yükselterek alkışı fazlasıyla hak
etti.
Erdal Akıncı; Japonya- Katar: 3-0, Almanya- Kamerun: 3-0,
İtalya- Çin:
3-0 müsabakalarında baş hakem, Hollanda- Mısır:3-0, Kanada-
Çin: 3-0, İtalya- Küba: 3-1 maçlarında yardımcı olarak görev yaptı.
Günlerce voleybolla yatıp kalkan bizler kısa bir aradan
sonra Sultanlar ile kendimizi yeni bir heyecanın içinde bulduk.
B Grubu’nda mücadeleye başlayan takımımız Tayland karşısında
ki ilk sınavında bekleneni veremedi. Her ne kadar bahanelere sığınsak da ben
Yarı Final hedefine kendimi hazırlarken bu yenilgiyi 2-3 de
olsa (25-17, 29-31, 25-22, 19-25, 13-15) pek kabul edemiyorum. Bu nedenle
detaylara fazla girmek istemiyorum. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim; maç
öncesi ısınmada Tayland’ın ortadan erken kısa ve kurşun, 4 numaradan fileden
açık (2-2.5 m.) hücumlarla çalışması bize karşı nasıl oynayacağının
sinyallerini vermişti. Tüm maç boyunca da bunları uyguladılar. Bu disiplinli
tempolarını ilk set dışında bozamadık. Sarıyer Belediyesi’nde oynayan
Chatchu’yu durduramadık (33 sayı). Öyle oldu ki 5. Sette topu oyunda tutup blok
ve defanslarını öne çıkarmak adına “kaçmasın diye” servisi bile iyice yumuşattılar. Sonuçta
istediklerini de elde ettiler.
Bu ilk maçın telafisi tabi ki var. Ama yine de
“kaybetmemeliydik” diyorum. Hadi kaza
kurşunuydu diyerek şimdilik geçiştireyim. Bu arada bizim yenildiğimiz bu takımı
Polonya’nın 25-17’lik 3 setle 3-0 geçtiğini de not olarak düşeyim.
Devam edelim: İlk 2 sette ortadan az oynasak da Kim’in
yokluğuyla gücünü iyice kaybetmiş G. Kore’yi 3-0 (25-14, 25-13, 25-13) çok
kolay geçtik.
Bu moralle Dominik karşısına çıktık. Tutuk başladık. Rakibin
blokları, etkili hücumlarına karşın biz top öldürmekte zorlanınca 10-10’dan
sonra
durduk: 21-25.
2. ve 3. setlerde iyi oyunumuz 2-1 (25-21, 25- 18) öne geçmemizi sağladı.
4. Seti es geçiyorum. Çünkü sahada yoktuk:16-25.
İlginç bir 5. set yaşadık. 5-3 öndeydik. Ancak 4 numaradan
yaptığımız hücumları sayıya dönüştüremeyince üst üste 4 sayı verdik: 5-7.
Saliha’nın yerine giren İlkin’in etkili servislerine Ebrar’ın hücumları
eklenince 10-7 oldu. Sonrası Ebrar’ın harika performansıyla (toplamda 29 sayı
üretti), biz kaçtık, onlar kovaladılar ve 15-13 ile maça noktayı koyduk. Ardından
Hırvatistan’ı çok rahat 3-0, yenerek son 16’ya kalmayı garantiledik. Ardından Polonya’yı
kendi seyircisi önünde 3-2 yenerek grup lideri olarak ikinci tura kaldık.
baskı günü geldiği için grubun diğer karşılaşmaldı ve
sonrasını gelecek sayıda sizlerle paylaşacağım.
Bu arada Balkan Şampiyonaları’nda Cizre Belediye ile PTT de
rakiplerini alt ederek birinci oldular ve Avrupa Challenge Kupası’nda ülkemizi
temsil etme hakkını elde ettiler.
Öte yandan Spor Toto Şampiyonlar Kupası’nı Arkas’ı 3-0
(25-19, 26-24, 25-20) ) yenen Ziraat Bankası kazandı.
Pasör Arslan’ın çok iyi yönettiği karşılaşma, biraz da sezon
başı olması nedeniyle ikinci set dışında üst düzeye çıkamadı. Arslan’ın en
değerli oyuncu seçildiğini söyleyerek yazıma noktayı koyayım.
NOT: Manşet Voleybolun Sesi dergisinin Ekim 197. Sayısından alınmıştır.