FİLENİN SULTANLARI
AVRUPA ÜÇÜNCÜSÜ
Avrupa’nın üst düzey liglerinde forma giyen oyuncularımıza
karşın beklentilerin uzağına düşen futbolumuza, NBA de mücadele eden
sporcularımıza rağmen son 2 yıldır ortalarda görünmeyen basketbolumuza nazire
yaparcasına voleybolumuz ülkemizin yüz akı olmaya devam ediyor.
Son aylarda reklamlarda sıkça söylenen “biz voleybol
ülkesiyiz” sloganı Erkek Milli Takımımızın da devreye girmesiyle iyice yerine
oturacak. Kısacası “Voleybol” başarılarıyla Türk Sporu’nun lokomotifi olmayı
sürdürecek.
Yazımın girişini okuyan diğer branştaki arkadaşlar
abarttığımı söyleyebilirlerş, Ama gerçek bu. Pandeminin her şeyi allak bullak
ettiği bir ortamda, voleybolumuzun son 3 büyük organizasyonda (Milletler
Ligi’nde üçüncülük, Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda beşincilik ve Avrupa Şampiyonası’nda
alınan üçüncülük ve bronz madalya) elde ettiği başarılı sonuçlar bunu
kanıtlamıyor mu?
Daha önce ki seneleri hatırlatmama gerek bile duymuyorum.
Övgüyü daha fazla uzatmaya gerek yok. Sporla ilgilenen,
herkes işin doğrusunu fazlasıyla biliyor, görüyor zaten. Çünkü son aylarda
voleybolu televizyondan heyecanla izliyorlar, gazetelerde az yer bulsa da
okuyorlar. Sosyal medyadan da takip ediyorlar.
Kızlarımızla heyecanlanıyor, seviniyor, üzülüyorlar.
Biliyorlar ki, bu oyuncular
takımdaşlığın ne olduğunu, birlik olurlarsa daha başarılı olacaklarını
sahada gösteriyorlar. Ayrıca kaybederken bile mücadeleyi sonuna kadar
sürdürüyorlar. İşte en çok da izleyenleri bu etkiliyor (bu arada yarı finaldeki
Sırbistan maçının son setini ayrı bir yere koymanızı istiyorum. Çünkü buna
antrenörümüzün fazlasıyla katkısı oldu. Ayrıca son oynadığımız 32 karşılaşmada
sadece bir kez yaşandığını da unutmayalım).
“Voleybolu izlemeye devam edin” diyerek, kızlarımızın Avrupa
Şampiyonası’nda ki müsabakalarını sizlere kısaca hatırlatmak istiyorum.
Yarış başlamadan önce düşüncemi soranlara “bu gruptan rahat
çıkarız. Belki Hollanda karşısında biraz sıkışırız ama yolumuza devam eder,
sonuçta kürsüde yer alırız. Ancak sıralama ne olur onu kestiremiyorum.”
yorumunu yapıyordum. Ancak yine de bu cümlelerin ardında bir endişem vardı. O
da Dünya’nın en önemli organizasyonu olan Olimpiyat Oyunları’na katılmış, iyi
maçlar oynayarak bir çok kişinin kalbini kazanmış, bu ekibin oyuncularını,
teknik kadrosunu, yarı finali kaçırsa da beşincilik gibi tarihi bir dereceyi
yakalamalarının getirdiği “doymuşluğu” yaşamaları acaba Avrupa Şampiyonası’nda
bizi de sıkıntıya sokar mı? diye kendi kendime sorup duruyordum.
İşte bu düşünceler içinde televizyonun karşına geçip,
millilerin Romanya’nın Cluj kentinde ev
sahibiyle mücadelesini izleye başladım.
Mücadeleye tutuk başlamanın sonucunda 17-21’e kadar rakibi geriden takip
ettik. Sonra sayıları eşitleyip 22-21 öne geçtik. 23-22 nin ardından sonunu
getiremeyip 23-25 ile 0-1 geriye düştük.
“Eyvah. Aklıma gelen başımıza mı geliyor” diye düşünmeye
başlamıştım ki, her şey normale dönüverdi. O güzel takım sahneye çıktı. 25-10,
25-20, 25-17’lik setlerle karşılaşmaya noktayı koyuverdi: 3-1.
Zaman zaman diğer maçlarda da Romanya mücadelesinin ilk seti
gibi inişli- çıkışlı anlar yaşadık.
Onlardan biri de Ukrayna mücadelesiydi. 25-14, 25-19 ile 2-0 yaptık. Ancak son
sette 16-8 öndeyken 20-20 de yakalanıp, 23-24 geriye de düştük. Bırakmadık ve
26-24 ile 3-0 kazandık.
3. maçımız İsveç karşında yine bir sıkışıklık yaşadık. İlk set 9-5 öndeyiz.
Durduk: 9-9. Bir anda 13-17 oldu. 20-20 de yakaladık. 23-22 yaptık. Önce 23-24,
sonra 24-25 oldu. Nefeslerin tutulduğu bir mücadele ve 31-29. Sonrası kolaydı:
25-21, 25-11.
Finlandiya mücadelesinde şov yaptık: 25-19, 25-12, 25-15.
Ve grubun son maçını Hollanda ile oynadık. İlk sete iyi
giremedik: 1-6, 2-7, Toparlandık: 10-9. Devamı geldi: 25-21. Bu moralle diğer 2
seti de 25-21, 25-20 aldık ve grubu ilk sırada tamamladık.
16’lı Final Turunda rakip Çekya oldu. Fırtına gibi oyuna
giriş 25-13. Ardından zaman zaman yaşadığımız bir “duraklama dönemi” daha: 1-
6, 6-10, 17-24, 22-25. Tekrar kendimize gelişimiz: 25-15, 25-13. Sonuç: 3-1.
Çeyrek Final de zorlu olduğunu düşündüğümüz Polonya
karşılaşması bizi bekliyordu. Tutuk bir başlangıç: 4-6, 5-7. Çabuk toparlandık:
8-7, 10-9, durduk: 11-14. Sıkıntıyı çabuk atlattık: 15-14, 21-17, 25-18. 2. set eskit, gürledik: 25-14. 3. sette işler
yolunda. 2 sayılık farkla 13-11’e geldik. 13-13 de yakalandık. Bir atak: 16-13.
21-18 derken fark bire düşüverdi: 22-21.
Sonra 24-21, 24-23 oldu. Heyecanlanır gibi olsak da 25-23 ile artık yarı
finaldeyiz.
Rakip ev sahibi Sırbistan. Onlar bizi, biz onları çok iyi
tanıyoruz. Çünkü antrenörleri Zoran Terzic dahil, Boskovic, Busa, Mirkovic,
Ognjenovic, Rasic ligimizde forma giydiler. Bu arada önemli kozları Mihajlovic
yok. Bu tabi ki avantaj. Yapmamız gereken, etkili servis atarak, pasörleri
Ognjenovic’e iyi top gelmesini engellemek, sayı makinesi Boskovic’i önce file
üstünde bloklarla durdurmak, olmuyorsa bloktan seken topları yer savunmasıyla
oyunda tutmak. Ardından da hücumlarla sayı toplamak.
1. sete güzel başladık. 6-6’ dan sonra yürüdük: 11-6, 13-8.
İşler iyi gidiyor derken sahneye Boskovic çıktı: 13-13. Mücadeleyi
bırakmıyoruz. Bunun sonucunda da 24-22’ye kadar önde geliyoruz. Yakalansak da,
hatta 26-27 geriye düşsek de seti 34-32 Kopartıyoruz. Harikasınız kızlar...
2. sette de bu müthiş mücadelenin devamını yaşıyoruz. Gerçi
bir ara 12-16 Sırplar öne geçseler de, işin peşini bırakmıyoruz. Hemen
yakalıyoruz: 16-16. Karşılıklı sayılarla setin sonuna geliyoruz. 24-23 öndeyiz.
Olmuyor. 25-24 de, 26-25 yine olmuyor. Gelen bu 3 fırsatı da kaçırınca 26-28
ile 1-1’lik eşitlik geliyor.
3. sette de başa baş oyun sürüyor. Onlar kaçıyor, biz
yakalıyoruz. Bu 21-21’e kadar sürüyor. 23-23 de kaçan servis: 23-24. Ama
Sırplar ellerine gelen bu fırsatı kaçırmıyorlar: 23-25.
4. set mi? Duruyoruz. Antrenörümüzün de maçı bırakarak
yedekleri oyuna sürmesiyle sonuç kaçınılmaz oluyor: 13-25. 1-3 kaybediyoruz.
Hollanda ile yaptığımız 3.’lük mücadelesini 3-0 (25-20,
25-19, 25-23) kazanarak 3. kez bronz madalya ya uzanıyoruz.
Bu sonuç, bazı voleybol severlerin eleştirilerini alsa da
Avrupa üçüncülüğünün küçümsenmesinden yana değilim. Bazı eksikliklerimizi
tamamladığımız da, bu oyuncu grubunun gelecekte bizi mutlaka zirveye
taşıyacağına inananlardanım.
Yazımı bitirmeden önce, bazı dedikoduları unutmadığımı, Naz,
Kübra, Şeyma gibi oyuncuların neden Avrupa Şampiyonası’nda yer almadığını sorguladığımı ve bunların açıklamasının
yapılmasını beklediğimi de vurgulayayım.
Bu arada Efeler de Finlandiya da Avrupa Şampiyonası grup
maçlarını oynuyor. Takımımız 4 Olimpiyat 6 Dünya, 14 Avrupa Şampiyonluğu
kazanmış, son Tokyo Olimpiyatları ikincisi Rusya’yı harika bir oyunla 3-1 (29-27,
16-26, 25-21, 25-19) devirdi. Bu galibiyeti inanın anlatacak kelimeler bulmakta
zorlanıyorum. Çok çok büyük bir sonuç.
Bu moralle Millilerimiz İspanya’yı da 3-1 (25-16, 29-31,
27-25, 25-23) ile geçmeyi başardı. Büyük
çekişmeye sahne olan ve her setin ayrı bir hikayesi olan mücadeleyi kazanan
oyuncularımız alkışı fazlasıyla hak ettiler.
3. maçımızı Kuzey Madedonya ile oynadık. 3-0 (25-22, 25-12,
25-15) kazandık ve 16 final turunu şimdiden garantiledik.
Baskıya girme zamanımızın gelmesiyle Efeler’in diğer
maçlarını sizlere yansıtamıyorum. Gelecek sayıda devam edeceğim.