GERİ SAYIM HIZLANDI
Alev ANAKÖK
Voleybol dolu bir Temmuz ayını daha geride bıraktık. Ulusal
Takımlarımız her yönüyle önemli turnuvalarda mücadele ettiler. Yüzümüzü
güldüren iyi sonuçlara da imza attılar.
Bu arada asıl hedefimiz olan Avrupa Şampiyonası için geri
sayımda hızlandı. Filenin Sultanları, büyük önem verdiğimiz bu büyük
organizasyonun son hazırlıklarını yapıyor.
Kuralar çekildikten sonra Nisan sayımızda ilk yorumumu
sizlerle şu satırlarla paylaşmıştım. “ Grup maçları Türkiye, Polonya,
Macaristan, Slovakya da yani 4 ülkede oynanacak. Şampiyonanın startı 28 Ağustos
da verilecek. Biz A Grubu’nda mücadeleye başlayacağız. Şehrimiz: Ankara.
Rakipler: Sırbistan, Bulgaristan, Fransa, Finlandiya,
Yunanistan. Son Dünya Şampiyonu Sırbistan’ın grubumuza gelmesi iyi olmadı.
Çünkü grup birinciliği yarı final yolunda çok önemli. Gerçi
evimizde oynayacağımız, seyircimizle bütünleşeceğimiz bir ortamda rakip güçlü
olsa da şansımız olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca daha çok uzun bir zaman var. O güne kadar şartlar
farklı noktalara gelebilir. Bu nedenle kağıt üzerinde favori gösterilenlerin de
bir gün yenilebileceğini
unutmamak gerekir. Yani maç sahada oynayarak kazanılır. Onun
için karalar bağlamaya gerek yok.
Sonra işin devamı da var. Grubu 2. sırada tamamlasak bile C
Grubu’ndan gelmesi muhtemel rakibimizden ikisi içinde yer almasını
beklediğimiz; Azerbaycan da, Hırvatistan da, Romanya da, Estonya da olsa
yeneriz ve çeyrek finale çıkarız.
İşte asıl önemli bir
diğer mücadelemiz de burada olur. Dünya Şampiyonası’nda büyük bir çıkış yaşayan
İtalya veya Hollanda ile eşleşebiliriz. Şimdilik dikenli yolumuzun kağıt
üzerinde görünen tablosu böyle.”
Bu görüşümde bir değişiklik yok. Son günlerde İtalyanlarla 3
maçı içeren ortak kamp yaptık. 3 hazırlık maçı oynadık. İlk gün 2-3 kaybettik.
İkinci müsabakayı 3-1 kazandık. Son karşılaşmada yine 2-3 yenildik. Bu da
Ankara’da olası bir eşleşme de kazanabileceğimizi göstermiş oldu. Umudumuz
pekişti. Umarım Eylül sayımızda takımımızın başarısını keyifle sizlere
anlatırım.
Bu arada yazılarımı okuyanlar bilirler; Sultanların bazı
maçlarda giydiği “turkuaz” renkli formayı politik bulduğum için eleştiriyordum.
Artık bu konuda hiçbir şey yazmayacağım. Neden mi? Biraz gerilere giderek bir
hikaye gibi anlatayım.
Lise 2. sınıfta bir kompozisyon ödevi sonrası edebiyat
hocam, “Sen gazeteci olmalısın” dedi. Aslında aklımda annem gibi öğretmen olmak
vardı (gerçi uzun yıllar gazetecilikle birlikte antrenörlük yaparak bunu da
gerçekleştirdiğimi düşünüyorum). O günden sonra bu mesleği düşler oldum.
Üniversite tercihimi de Gazetecilikten yana kullandım. Okurken bir gazetede
çalışma fırsatı da geldi. Böylece hem okullu, hem de alaylı gazeteci olma
şansını yakaladım. İlk imzalı yazım 15 Mayıs 1969 yılında çıktığında (hala o
gazetenin küpürünü saklarım), adeta ayaklarım yere basmaz olmuştu.
Artık yeni bir hedefim vardı. Kadroya girmek (bu günün
değişiyle bordrolu olmak. Yani sigortan ve verginin ödenmeye başlanması). Çünkü
sarı basın kartına gidiş yolu bundan geçiyordu. Ne var ki bir türlü kadroya
alınmadım. Okul bitti. Bizim kadro işi yine yok. Sonra 18 ay askerlik,
arkasından evlilik ve yeniden iş. Ancak bu kez kadrolu olmuştum. Gazetecilik
mezunu olduğum içinde sarı basın kartı yolu 2 seneden 6 aya düşmüştü. Ve
sonunda hedefe ulaştım.
Artık gerçek bir gazeteciydim.
Yıllar geçti 25 sene sonra sarı basın kartını “sürekli”
taşıma hakkını kazandım (yani artık bir gazetede çalışmasam da kartı iade
etmeyecek, taşımaya devam edebilecektim).
2019’a girdiğimizde
sarı basın kartlarının değiştirileceği söylendi. Yenisi için herkes gibi bende
müracaat ettim. Ve basın kartımın İstanbul Bölge Müdürlüğüne geldiğine dair bir
mesaj geldi. Temmuz ayının 23’ünde almaya gittim. Elime yılların “sarı basın
kartı” yerine bu kez “turkuaz renkli basın kartını” tutuşturdular. Tabi büyük
bir hayal kırıklığı yaşadım. İşte o günden bu yana artık bende son yılların
moda rengi “turkuaz” basın kartı taşır oldum. Bu durumda insanlar, “şimdi de
Sultanların bu renkteki formalarını eleştir de seni göreyim” deseler verecek
cevabım yok. Onun için artık bu konuyu bir daha açılmamam üzere kapattım. kapattım...
İşi uzattım ama bu hayal kırıklığını sizlerle paylaşmam gerekiyordu. Anlayışla
karşıladığınızı umarım.
Sultanlardan söz açılmışken devam edeyim; Milletler Ligi’nin
Çin’de ki Finalinde dördüncülüğe uzandılar. Efeler ise ilk kez katıldıkları
Challenge Kupası’nda 4. oldular.
Öte yandan alt yapılarda ki takımlarımızı da unutmadım. Çok
güzel işlere imza attılar. U 16 ve U 19 Kızlar, U 18 Erkek Takımlarımız Balkan
Şampiyonu oldular. Ayrıca U-16 Kız Ekibimiz İtalya ile Hırvatistan’ın ortaklaşa
düzenlediği Avrupa Şampiyonası’nda yenilgisiz (tüm maçlarda sadece 1 set
verdiler) birinciliğe uzanırken, U-20 Genç Kızlar Meksika da düzenlenen Dünya
Şampiyonası’nda 4. oldular (Bu konuda Voleybol Aktüel Sitesi’nde antrenör arkadaşımız
Osman Uraner’in maçlarla ve oyuncularımızla ilgili değerlendirmesini mutlaka
okuyun derim). Bakü de düzenlenen Avrupa Gençlik Olimpiyatları Festivali’nde
U-18 Kız ekibimiz bronz madalya kazandı.
Biz antrenörlerin yıllarca uğraşmamıza karşın bir türlü
aksiliklerden sıyrılamadığımız için oluşturamadığımız antrenör derneklerinin
birleşmesini sonunda bir grup arkadaşımızın özverili çabalıyla gerçekleştirmeyi
başardık.
Evet, sonunda Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif
Üstündağ'ın da büyük desteğiyle 5 dernek birleşerek Tüm Voleybol Antrenörleri
Federasyonu'nu kurdular.
İlk olağan genel kurulunu da Ankara da yapan bu oluşumun
başkanı Bülent Meriç oldu. Diğer görev dağılımı da şöyle: Turgut Okan
(Asbaşkan), İdil Ulusoy (Genel Sekreter), İsmail Şahin (Sayman), Tanju Güçlü,
Ali Ceylan ve Taner Atik (Üye).
Güzel işlere imza atacaklarına inandığım arkadaşlarımı
kutlar görevlerinde başarılar dilerim.
Bu güzel haberlerin arasında bir de içimi acıtan bir olay
yaşadık. Bu sezon Efeler Voleybolu’na yükselen Beşiktaş Erkek Voleybol Takımı
ligden çekildi. Siyah- Beyazlılar sadece bununla da kalmadılar erkek alt
yapılarını da dondurdular. Halbuki gençlerde Türkiye ikincisi, Yıldızlarda
üçüncü olmuşlardı. Temennim bu bir yıllık bir geri çekilmedir...