METİN GÖRGÜN
Ekim ayının son günü voleybol camiamız üzücü bir haberle
sarsılmıştı. Hepimizin yaşamında önemli bir yere sahip olan Metin Görgün’ü
kaybetmiştik. Dergimiz baskıya girdiği için geçen sayıda bu konuya
değinememiştim. İzninizle geç de olsa onun için birkaç cümle yazmak istiyorum.
1962 yılından bu yana oyuncu, antrenör, yönetici, gazeteci
olarak voleybolun içindeyim. Böyle
olunca doğal olarak Metin ile yollarımız bir çok noktada kesişti. 1985 yılında
Galatasaray A Kadın Takımı Antrenörü, ayni zamanda A Erkek Takımı Yardımcı
Antrenörü oldum (o zamanlar bir ekibin 1
teknik adamı, varsa yardımcısı, yine varsa 1 masörü olurdu. Hakemlere verilen
lisansları, maç öncesi ısınmada kullanılan 6 topu sen taşırdın. Yani bu günkü
gibi teknik kadroyu destekleyen 10’u aşkın çalıştıranı hayal bile edemezdin).
İşte o yıllarda Metin de takımın gözde oyuncularından biriydi (1 sezon sonra da
şampiyon olmuştuk).
O günlerde başlayan birliktelik uzun yıllar devam etti.
Metin’in televizyonlarda yorumculuk yaptığı dönemlerde bir çok kez beni
programlara konuk aldı. Telefon bağlantıları yaptı. Gazeteci olarak sayısını
hatırlayamadığım kadar seyahatlerde birlikte olduk. Doğal olarak bir çok
anımızda oluştu.
Bu kadar yakın olduğumuz bir insanı kaybetmek çok üzücü.
Bulunduğu ortama neşe katan dostumuzun mekanı cennet olsun.
Ligler ve Avrupa Kupalarıyla branşımızın yoğun maç trafiği
devam ediyor. AXA Sigorta Efeler Ligi Metin Görgün Sezonu’nda 9., Misli. Com
Sultanlar Ligi’nde ise 6. hafta geride kaldı.
Her 2 bölümde de heyecanı yüksek karşılaşmalar izliyoruz.
Tribünleri dolduran seyircinin varlığı ise beni müsabakalar kadar mutlu ediyor.
Bu güzel ilgi umarım hiç bitmez.
Bu 9 haftalık Efeler Ligi’nde yenilgisiz Halkbank
liderliğini sürdürüyor. Onun hemen arkasından bir başka Ankara ekibi Ziraat
Bankkart geliyor. 3. sırada ise Galatasaray var.
Bu sezon erkek maçlarını daha çok seviyorum. Çünkü voleybol
adına bir çok güzelliği yaşayabiliyorsunuz. Eskiden kadınların müsabakaları
benim daha fazla ilgimi çekiyordu. Topun oyunda kalması, yani rallilerin
uzunluğu daha hoş görüntülerin oluşmasını sağlıyordu. Ama nedense çok önemli
yabancı oyuncuların varlığına rağmen, hemen hemen her takımın ayni oyun tarzını
benimsemesi, hücumları bir türlü çeşitleyememeleri, özellikle orta oyuncuları
az kullanmaları, hatta bazı köşe oyuncularının daha çok servis karşılama görevi
yüklenmesi nedeniyle karşılaşmaları 3-4 sayıyla tamamlaması, bu arada belirli
smaçörlerin topla buluşma oranının aşırı fazla olması (tek oyunculu voleybol)
kaliteyi de aşağıya çektiğini düşünüyorum.
Ligin henüz 6. haftası oynandı ama zirveye oynayan ekipler
fikstürün azizliği nedeniyle karşı karşıya geldiler.
Doğal olarak ilgide büyüktü. Çünkü yerli ve yabancı bir çok
yıldız oyuncu sahadaydı. Onların mücadelesi voleybolun seviyesini mutlaka
yukarılara taşıyacaktı. Peki taşıdı mı? Hadi cevabı “sezonun başı” diyerek
geçiştireyim.
Şampiyonluk yarışının üç
iddialı ekibinin aralarında oynadıkları üç müsabakadan bazı örneklere gelince;
Fenerbahçe- Eczacıbaşı Dynavit: 0-3. Sarı- Lacivertlilerde
orta oyuncu Aslı’ya 5, son set oynayan Meliha’ya 2, Fedorovtseva 21, Ana
Cristina 18, Lazareva 18 pas atıldı.
Eczacıbaşı’nda; Boskovic 33 kez topla buluşurken Beyza 3 pas
alabildi.
Vakıfbank- Fenerbahçe: 3-1. 3 set oynayan Kübra’nın aldığı
pas 1. Yanlış okumadınız sadece “bir”. Egonu’yu merak etmişsinizdir. Onu da
yazayım: 59. Fenerbahçe de topların daha dengeli dağıtıldığını belirteyim.
Eczacıbaşı- Vakıfbank: 3-0. Beyza’ya 3 sette toplam 3,
Boskovic’e 37 pas atıldı. Sarı- Siyahlılarda Kübra 2 pas aldı. Fenerbahçe
karşılaşmasında 23 pas alıp, 14 sayı bulan Daalderop bu kez 10 kez topla
buluştu.
Galatasaray- Fenerbahçe: 0-3. Aslı’nın aldığı pas sayısı:
2.
Şimdi bu satırları okuyanlardan bir bölümü, “Çok iyi servis
atılıyor. Onun için pasörler orta oyuncuları kullanamıyor” diyeceklerdir. Peki,
o zaman Beyza ve Kübra dışında kalan orta oyuncular nasıl daha fazla topla
buluşabiliyorlar? Neyse daha fazla uzatmayayım. Çünkü amacım suçlu aramak
değil. Sistemi, oyun tarzını tartışmak.
Ligler devam ederken erkek ekiplerimizin Avrupa Kupaları’nda
ki mücadeleleri de hız kazandı.
Şampiyonlar Ligi’nde B Grubu’nda mücadele eden Halkbank,
Polonya da oynadığı ilk maçta Aluron CMC Warta Zawiercie karşılaşmasını 1-3
(23-25, 26-24, 25-21, 25-22) kaybetti.
Evinde ki 2. maçta ise Alman ekibi Berlin Volley’i 3-1
(25-21, 25-19, 22-25, 25-23) mağlup etti. Şimdi sırada Bulgaristan deplasmanı
var. Rakip Hebar Pazardzhik.
Şmpiyonlar Ligi’nde ki diğer temsilcimiz Ziraat Bankkart
Almanya
deplasmanında Düren’e 1-3 (23-25, 18-25, 25-23, 16-25),
sonra da Ankara da İtalyan takımı Perugia’ ya 1-3 (26-24, 22-25, 20-25, 23-25)
kaybetti.
CEV Kupası’nda 3 takımımız da rakiplerini eleyerek son 16
turuna kaldılar.
Galatasaray, Union Raiffeisen Waldviertel’i İstanbulda 3-0,
Avusturya’da ki rövanşta da ayni skorla yenerek turu geçti.
Arkas, Belçika da 3-2 kazandığı karşılaşmanın İzmir’de ki
rövanşında Caruur Volley Gent’i 3-1 ile alt ederek bir üst turda İtalyan Modena
ile eşleşti.
İşin ilginç tarafı Lagumdzija kardeşlerin birbirlerine rakip
olmaları. Bakalım Arkas forması giyen Mirza’nın mı, yoksa Modena’da forma giyen
Adis’in mi yüzü gülecek?
CEV de mücadele eden bir diğer ekibimiz Fenerbahçe ise,
hepimize büyük bir heyecan yaşattı.
Romanya deplasmanında Craiva’ya 1-3 (25-18, 25-27, 22-25,
23-25) kaybeden Sarı- Lacivertliler, seyircisi önünde 3-0 (25-15, 25-14, 25-18)
kazandı. Bu sonuçla turu geçeni belirleyecek “Altın Set” e gidildi. Üstünlüğünü rakibine
kabul ettiren Fenerbahçe 15-11 ile turu geçmeyi başardı.
Bakalım Aralık ayı bizlere neler getirecek?
NOT: Yazarın Manşet voleybolun sesi dergisi,indeki köşe yazısıdır.