OKTAR AĞABEY
Voleybol camiamız üst üste gelen kayıpların üzüntüsünü
yaşamaya devam ediyor. Geçen ay ki yazıma Galatasaray’da antrenör olarak
birlikte görev yaptığım ve son yolculuğuna uğurladığımız Enver Göçener’den söz
ederek başlamıştım.
Bu kez de, Oktar Tertemiz’i kaybetmenin üzüntüsünü
paylaşıyorum. Hakemlik yaptığı yıllarda; oynadığım, antrenörlük yaptığım bir
çok maçımı yöneten, Arçelik Spor Kulübü’nde o yönetici, ben antrenör olarak yan
yana çalışma şansını yakaladığım, camiamız için çok önemli görevler yüklenmiş,
her zaman yol gösteren bu değerli ağabeyimiz artık aramızda olmayacak. Ona
Allahtan rahmet diliyorum.
Yeni umutlarla, yeni beklentilerle, yeni sezona “merhaba”
diyoruz. İnşallah kalitesi yüksek, güzel maçlarla dolu günler bizlerle olur.
Geride bıraktığımız Eylül ayı içinde, çeşitli
organizasyonlar yaşadık. En yakından başlayarak bunlara kısaca göz atalım.
Eylül ayı içindekiler dedik de, Ekim’in ilk günü oynanan AXA Sigorta
Şampiyonlar Kupası’nı da ilave edeyim.
Halkbank ile Arkas İstanbul da sezonun bu ilk dev
randevusunda kozlarını paylaştılar. Henüz iki takımda tam olarak hazır
olmamalarına karşın yine de güzel ve çekişmeli bir mücadele izledik. Sonunda
kazanan Arkas oldu: 3-0 (26-24, 27-25, 25-21). Arkas dan söz açılmışken,
Selanik de organize edilen Balkan Kupası’nı kazandığını ve Challenge Kupası’nda
oynama hakkını elde ettiğini, 32’li Final Turu’nda AAA Volley (Finlandiya) ile
eşleştiğini de vurgulayayım.
Ayni şekilde Galatasaray Kadın Takımı da, Balkan Kupası’nda
tüm rakiplerini dize getirdi. Bu sonuçla Challenge Kupası 32’li Final Etabı’na
yükseldi. Rakip, Aothras (Yunanistan) oldu.
Geçtiğim ay içinde AXA Sigorta Kupa Voley grup
karşılaşmaları oynandı. Alınan sonuçlarla da çeyrek finalde mücadele edecek
ekipler de belirlendi.
Bu konuda ilgimi çeken şey, erkeklerde önce 3 takımın (Akkuş
Belediye, Develi Belediye, Türşad) ve ardından Yeşilkent takımlarının
müsabakalardan çekilmesi oldu.
Ekonomik yönden sıkıntılar yaşadığımız bu dönem onları da
etkilemiş olabilir.
Halbuki son yıllarda kulüplerimiz parasal yönden bir hayli
rahattılar. 10-12 kişiden oluşan teknik kadrolar, transfer edilen yabancı
oyuncuların fazlalığı, malzeme bolluğu, seyahat rahatlığı, konaklanan kaliteli
oteller, özellikle bizim gibi eski dönemlerde antrenörlük yapanları hep
imrendirmiştir.
Bu çekilme olayı, acaba o günler geri mi geliyor? Endişesini
de akla getirmeye başladı.
Daha önceki bir yazımda sadece kulüplerin değil, milli
takımlarında sorunlarla karşılaştığına değinmiş, Dünya Şampiyonası’na katılan
yıldız ekibimizle yaşadıklarımızı paylaşmıştım.
4 kulübümüzün kupadan çekilmesi beni Türkiye Ligi’n de
(şimdi ki Efeler ve Sultanlar Ligi) yaşadığım eski 2 anıma götürdü.
1982 de ekonomik yönden hiçbir sıkıntısı olmayan üst sıralar
için mücadele eden Ankara Pazarları Kadın Takımı’nın (sonra ismi Milangaz oldu)
antrenörüyüm. Oyuncularımdan bazıları ve kaptanımız Nur, İstanbul
Üniversitesi’nde okuyorlar. Bu nedenle Üniversite kız- erkek ekiplerini de
çalıştırıyorum.
Erkek takımı oyuncularından çoğu o sezon Türkiye Ligi’ne
yükselen Trakya’nın bir ilçe ekibinin formasını giyiyorlar.
İyi de bir performans göstererek 6 takımın mücadele edeceği
final etabında oynamayı da elde ediyorlar.
Ancak ekonomik yönden sıkıntıya düşen kulüp, maaşları ödeyemeyince
antrenör ve 3 sporcu ayrılıyor.
Hatta o günlerde, Cengiz Tokgöz parasızlık nedeniyle
Ankara’da ki finallere bu takımın gidemeyeceğini gazetesin de haber bile yaptı.
Oyuncular, bana geldiler. “Abi sen üniversite takımında bizim
antrenörümüzsün , hepimizi tanıyorsun. Zor durumdayız. Final
etabında oynamak istiyoruz. Ancak çok az bir para bulundu. Bir üniversitenin
yurdunda kalacağız. Bizimle olmanı istiyoruz.” dediler.
Bu arada ekibim “Ankara Pazarları” da 6’lı Final etabına
hazırlanıyor. Yani sıkışık bir durum var. Kaptanımız Nur’un da yoğun desteğiyle
yöneticilerden “olur” u alıyorum.
Böylece Ankara’nın yolunu tuttuk. Bir üniversitenin
Kızılay’a yakın yurdunun bir odasına yerleştik. Bir idareci, 9 sporcu ve ben, ranzaları
paylaştık. Ucuz bir lokanta da akşam yemeği yiyip, sabah yurtta
kahvaltı yapıp salona gittik. İlk gün kaybettik. 2. gün o
dönemin güçlü İzmir ekibi Karşıyaka’yı yenerek büyük bir sürprize imza attık.
Karşılaşma sonrası takım kaptanımız Ertuğrul, “abi bu galibiyeti
kutlayalım. Ankara’nın meşhur sandviççisine gidelim”.
“Para?” “Fazla yemeğiz. 2 mayonezli, sosisli sandviç, bir de içecek yeter. Hem
değişiklik, hem de moral olur”.
Ben dahil 5 kişi başka şeyler yedik. Yurda döndük. Ve gece
kabus başladı. Kaptan Ertuğrul, 2’si dişçilik, 2’si tıp öğrencisi 5 sporcu ve
yönetici tuvaletten çıkamaz oldular. Sabahı zor ettik. Eczaneden ilaçlar aldık
ama fayda etmedi. Sahaya çıktık. Ayakta zor duruyorlar. Maçı farklı sayılarla
3-0 kaybettik. Ertesi günde yenildik. Verilen bir günlük ara biraz toparlanmamızı sağlasa da
yeterli olmadı. Bir galibiyetle finali kapattık.
Yokluk üzerine bir başka anı...
Ekonomik yönden yine sıkıntılı, Türkiye Ligi’nde mücadele
eden bir üniversitenin kız takımının antrenörüyüm. Çok genç bir ekibiz. Bu
arada Rusya liginde oynamış, o sıralar Laleli de tezgahtarlık yapan, kalacak
yer karşılığı oynamayı kabul eden bir de yabancı oyuncumuz var. Sezonun
bitmesine 3 maç var. Ankara deplasmanına gideceğiz. Rakip “Ruto Spor”. O
zamanın iyi ekiplerinden. Parasal sıkıntı büyük. Maç Cumartesi olduğu için Cuma
akşamı personel servisinin işi bittikten sonra o araçla yola çıkacağız. Günün
ilk maçı bizim olduğu için oynayıp ayni gün döneceğiz. Böylece federasyonun
ödeyeceği harcırahla da idare edebileceğiz. Gece yola
koyulduk. Sabaha karşı Ankara girişinde bir benzinci de park ettik. Sabah 9.30
civarında fırından ekmek, bir marketten kahvaltılık aldık. Otobüsün içinde
yedik ve salonun yoluna koyulduk.
O zaman lig maçları Selim Sırrı Tarcan da oynanıyor. Büfeden
çaylarımızı içip soyunma odasının yolunu tutarken, bizlerde federasyondan
harcırahlarımızı aldık. Yani paralandık. Tüm sıkıntılara karşın çok iyi bir
oyunla sürpriz yapıp güçlü rakibimizi yenmeyi başardık.
Dönüş yolculuğu başladı. Ankara’dan çıkarken harcırahın
büyük bir bölümünü otobüsün yakıtına verdik. Bu arada aldığımız ekmek- peynir-
zeytin gibi atıştırmalıklarla yola koyulduk. Bolu civarlarında bir konaklama
yerinde yemek için mola verdik. Ancak paramız kısıtlı. Kızlara “buralarda yemek
yemek sıkıntılı olabilir. Mideniz bozulabilir. Onun için pilav- yoğurt ve tatlı
dışında bir şey yemeyin” dedik. Aslında onlarda durumu biliyorlar. Onun için
ses çıkmadılar.
Fazla bir ödeme de bulunmadan tekrar İstanbul’un yolunu
tuttuk. Böylece ligin son deplasmanını uykusuz, yorgun, biraz aç, ama kazanarak
geride bıraktık. Tüm sıkıntılara karşın, hatırladıkça gülümsediğimiz güzel
günlerdi.
Şimdi liglerde oynayan her olanağa sahip takımları izlerken,
voleybolumuzun, kulüplerimizin nerelerden, nerelere geldiğini görmek biz
eskileri doğal olarak farklı duygulara götürüyor.