TEŞEKKÜRLER SULTANLAR
Gençleşmiş Ulusal Takımımız uzun ve yorucu bir maratondan
sonra Avrupa Şampiyonası Finali’nde Sırbistan’a yenilerek ikinci oldu.
16 yıl sonra gelen gümüş madalya neresinden bakarsak bakalım
bizim için başarıdır. Çünkü ilk satırda belirttiğim gibi yeni bir kadro, genç
oyuncular ve coşkulu Ankara seyircisi önünde böylesine zor bir sınav vermek hiç
kolay değil. Onun için hepimiz bu güzel sonuçtan mutlu olmalıyız. Ben kendi
adıma bu başarıya imza atan herkesi kutluyorum.
Ancak bu başarıya karşın özellikle grup müsabakalarında
işlerin iyi gitmediği yönlerde az değildi. Bazen çok iyi işler yaptık, bazen de
sıkıntı yaşadık. Çok iyi servisler attık, rakibi bunalttık, ama hedefteki
oyuncuya servis atma zorunluluğu oyunumuzun ritmini değiştirdi. Zaman zaman
onların etkili servisleri karşısında zor anlar yaşadık. Köşe smaçörlerimizin
istenen sertlikte hücumlar yapamaması nedeniyle, önde gittiğimiz setlerde
rakiplerimizin arayı kapatmalarını bekledik. Yani heyecan yarattık. Başka
sıkıntıları da eklemek olası. Ama bunları bir yana bırakıp, yukarıda değindiğim
gibi bu büyük başarının hep birlikte keyfini yaşamalıyız.
Genel olarak tüm sporcularımız kendilerinden beklenilenin
fazlasını verdiler. Zaman zaman hata yapmadılar mı? Tabi ki yaptılar. Bırakın
bazı maçları, ayni karşılaşmanın setlerinde bile farklı görüntüler verdiler.
Ama gösterdikleri çaba hepimizi mutlu etti.
Gelelim maçlara. Grubun ilk karşılaşmasında beklenen altının
dışında bir dizilişle karşılaştık. Her zaman pasör çaprazı olarak görmeye
alıştığımız Ebrar, bu kez 4 den oynadı. Yani en sıkıntılı yönümüz olan servis
karşılaşma görevini de üstlenmiş oldu. Çoğumuz gibi bende bu değişikliğin
sonucunu merak ederek mücadeleyi seyrettim. Ebrar iyi bir performans gösterdi
(10 sayı aldı. 3 sette 11 kez servis karşıladı yüzde 73. İyi manşet yüzdesi 45.
Bu gerçekten iyi bir orandı. Ancak hücumda
eski maçlarına oranla düştü: % 39. 3 de blok sayısı vardı. Karşılaşma
sonu “galiba olacak bu iş” diye düşünmeye başladım
3-2 biten Finlandiya mücadelesinde; Ebrar 4 set yine 4 den
oynadı. 5. set pasör çaprazına döndü. Nasıl mıydı? İstatistiğini vereyim: 26
sayı üretti. Asıl önemlisi 22 kez servis
karşıladı. Yüzdesi 68. Peki ya iyi manşet oranı? O da % 59.
Daha ne olsun. Ama baktık ki Bulgaristan ile Fransa
maçlarında yine pasör çaprazı. Sonra da diğer müsabakalarda eski yerine döndü.
Guidetti’nin ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben “4 den devam etseydi daha iyi
olurdu.” dedim durdum. Gerçi rakipler de bizim için sorun değildi (Finlandiya
maçının sonucuna bakmayın, o biraz işi hafife almaktan kaynaklandı). Asıl
önemlisi Hollanda, Polonya, Sırbistan gibi zor takımlar karşısında Ebrar’ı
sınamak bizlere daha iyi bir fikir verecekti. Sonunda Ebrar final müsabakasının
4. ile 5. setlerinde yine 4’deydi. Ne yaptı? 6 kez servis karşıladı 1 direk
hata yaptı, manşet yüzdesi 67. İyi manşet % 50. Hücumda 9 top aldı 5 sayı buldu
yüzdesi 56. 1 de blok sayısı var. Bu verilere bakarak “genç oyuncuyu artık 4 de
yerleştirsek iyi olur” u daha çok
destekler oldum.
Tüm Avrupa Şampiyonasını tek bir oyuncuya bağlayarak
bitirmek istemiyorum ama daha 19 yaşında. Bu yüzden gelecek için önemli
olduğuna inanıyorum. Bu sadece benim düşüncem. Yoksa teknik kadroya karışacak
halim tabi ki yok.
Öte yandan bu şampiyona da, biz antrenörler arasında fikir
birliğine varamadığımız bir konu yine gündeme geldi. Bu, çok oyuncuyla oynamak
mı, yoksa oyun sıkışmadıkça oyuncu değişiminden kaçınmak mı daha iyidir?
Sorusunun cevabı. Hep tartışırız ancak bir karara varamayız. Guidetti Ankara da
hepsini hazır tutmak için çok oyuncuyla oynamayı tercih edince konuyu tekrar
gündeme getirmek istedim.
Peki sizin tercihiniz ne?..
Devam edelim. Yunanistan maçına dönersek; Önde giderken
rakibi beklemek dışında iyi oynadık.
Hafife aldığımız Finlandiya’yı 3-2 (26-24, 25-15, 20-25, 21-25,
15-10) yendik. Görüldüğü gibi 2-0 öne geçtikten sonra durduk. Ve işi uzatıp
heyecan yarattık. İkinci seti 25-15 gibi bir farkla kazandıktan sonra 3. seti
20-25 kaybetmek “hafife aldık” dan başka nasıl izah edilebilir ki. Neyse sonunu getirmeyi bildik.
Fransa maçını 3-0 ile geçtik (25-19, 25-19, 25-16).
Ve grubun son maçında Avrupa ve Dünya Şampiyonu Sırbistan
ile kozumuzu paylaştık. Zaman zaman iyi oynadık. İlk seti de aldık ama sonra
ataklarda çok hata yapmaya başladık. Bunu düzeltemeyince de ilk yenilgimiz
geldi: 1-3 (25-23, 19-25, 22-25, 22-25).
Sonuçta grup ikincisi olduk. 16’lı Final turunda rakip
Hırvatistandı. Kabus gibi bir maç yaşadık. Az daha defteri kapatıyorduk: 3-2
(26-24, 18-25, 31-33, 25-22, 16-14). Hele bir 5. set vardı ki anlamak da, anlatmak
da zordu. 6-0, 7-1 önde başladık. Bekleme huyumuz hortladı, yakalandık. Sonunda
zorda olsa kazanmayı bildik.
Çeyrek finaldeki rakip Hollanda’ydı. İnişli -çıkışlı
grafiğimiz yine başa bela olursa işimiz çok zor olacaktı. Rakibin ilk altıda ki
4 oyuncusunun yolu ülkemizden geçtiği için onlar bizi, bizde onları iyi
tanıyorduk. Sonucu iyi servisler ve servis karşılama çözecekti. Çünkü iki
takımında sıkıntısı ayniydi. Bu düşüncelerle başladığımız maçta, bu güne kadar
en iyi oyunumuzu oynamaya başladık. Açıkça böyle bir tempoyu kimse
beklemiyordu. Fırtına gibi estik ve Hollanda engelini 3-0 (25-20, 25-22, 25-20)
ile geçerek yarı final biletini kaptık.
Polonya karşısında ilk iki set çok iyi oynadık (25-17,
25-16). Açık farklı 2 güzel setten sonra frene bastık ve bu kez biz 14-25 gibi
şaşırtıcı set kaybettik. Aklımız başımıza gelmiş olacak ki, tekrar gaza bastık:
25-18. Finaldeyiz.
Editörümüz Enver Bağlarbaşı yazı çok uzun oldu diye kızacak.
Ama Sırbistan maçını mutlaka anlatmam gerekiyor.
Dünya Şampiyonu, Olimpiyat ikincisi güçlü rakibimiz
karşısında oyuna iyi başlayamadık. Rakibin sert servisleri Boskovic’in
hücumlarıyla 3-6, 6-9 geriye düştük. Bırakmadık. Bu kez bizim servislerimiz ve
ataklarımız ortaya çıktı: 9-9.
Karşılaşmaya gelen denge 13-14’den sonra bozuldu. Naz’ın
Busa’yı dağıtan servisleri, Sırbistanlı oyuncuların üst üste hataları, bizim
hücumlardan gelen sayılarımız 19-14 gibi 5 sayılık bir farkı getirdi. Ardından
22-17 oldu. Ne var ki her maçta yaşadığımız rakibi bekleme huyumuz yine ortaya çıktı:
22-20. Hande- Eda ikilisinin Boskovic’e bloğu bizi rahatlattı. Sette 25-21
geldi.
2. sette Sırbistan’ın 2 hücum silahı Boskovic ile Mihajlovic
iyice sahneye çıktı:
1-5, 3-7, 5-11, 9-15, 14-21. Bir ara farkı 2 sayıya indirdik
(21-23) ancak devamı gelmedi: 21-25.
3. sette temposunu koruyan rakibimizi durdurmak için
yaptığımız oyuncu değişiklikleri 10-15’den sonra semeresini verdi ve 15-15 de
sayıları eşitledik. Ancak seti yine de
Sırbistan çekti aldı: 21-25.
4. sette büyük bir mücadele verdik. 4 kez 3 sayı geriye
düştüğümüz bölümlerde bile oyunu bırakmadık. Son olarak 19-21’den sonra
yaptığımız atak sonuç verdi ve 25-22 ile skoru 2-2’ye taşıdık.
Kader setine çok iyi girdik: 5-2. Sonra 7-4, 9-6 oldu.
Rakibimizin servisleri ortaya çıktı: 9-11. Tekrar ayağa kalktık: 12-11. Tarih
yazmaya sadece 3 sayı kalmıştı ki yaptığımız üst üste hatalar, hele son sayının
file hatasıyla gitmesi seti 13-15, maçı da 2-3 kaybetmemize neden oldu.
Belki fırsatı kaçırdık diye üzülüyoruz ama şunu unutmamak
gerekir ki; yenilen bir kadronun gümüş madalya ya uzanması gurur duyulacak bir
başarıdır.
Organizasyon konusuna tek bir cümleyle değineyim. “Biz bu işi biliyoruz ve iyi yapıyoruz” Nokta...
NOT: Manşet Voleybolun Sesi Dergisinin 160. Eylül sayısında çıkan yazısıdır.