MİLLİ SINAVLAR

Alev ANAKÖK (Konuk Yazar)
10 Temmuz 2023
867

MİLLİ SINAVLAR

 

Yaz aylarının başlamasıyla milli takımlarımızın yoğun maç trafiği yine “start” aldı. Efeler; Avrupa Altın Ligi’nde önce grup maçlarında isteğini aldı ve 6 maçta 5 galibiyetle grubunu ilk sırada tamamlayarak Hırvatistan’da yapılacak 4’lü Finale adını yazdırdı. Rakibimiz Çekya oldu.

Sultanlar ise, Milletler Ligi’nde mücadele ediyorlar. Uzun, uzun olduğu kadar da yorucu bir yarışın içindeler.

Hatırlayacağınız gibi ilk etap maçlarımızı Antalya da oynadık. Güney Kore’yi 3-0, Sırbistan’ı 3-1, İtalya’yı 3-0 ile geçtik. ABD karşısında 0-2 geriye düştükten sonra toparlanıp 2-2’ye getirsek de 5. seti kaybederek grubu üç  galibiyet, bir yenilgi ile tamamladık.

Daha sonra Çin’in Hong Kong kentinde; Hollanda’yı 3-0, Kanada’yı 3-1, Dominik Cumhuriyeti’ni 3-1 yendik. Polonya’ya 1-3 kaybettik.

Böylece toplam 8 müsabakayı 6 galibiyet 2 mağlubiyetle bitirdik. 19 puanla da 3. sıraya yerleştik.

Yerimiz güzelde, inişli- çıkışlı oyunumuz?

Hadi bunu da yeni antrenörümüzün arayışlarına ve oyuncularımızın yorgunluğunu bağlayalım.   

3. Etap ise Tayland da. Rakipler: Japonya,Tayland, Brezilya, Hırvatistan.

Sultanların zorlu yarışı başlamadan önce iki  konuyu merak etmiştim.

1. Ebrar- Vargas çekişmesi ve ikisi birlikte oynar mı?

2. Millilerin teknik kadroları.

Antalya’da oynanan Milletler Ligi 1. Etabın da ve diğer bölümlerde Ebrar- Vargas birlikte görev yaptılar. İyi de yaptılar.

Bu konuda bir hatırlatmam var. Ankara da oynanan 2019 Avrupa şampiyonası sonrası dergimizde şöyle yazmışım:

“Gelelim maçlara. Grubun ilk karşılaşmasında beklenen altının dışında bir

dizilişle karşılaştık. Her zaman pasör çaprazı olarak görmeye alıştığımız

Ebrar, bu kez 4 den oynadı. Yani en sıkıntılı yönümüz olan servis karşılaşma görevini de üstlendi. Çoğumuz gibi bende bu değişikliğin sonucunu merak ederek mücadeleyi seyrettim. Ebrar iyi bir performans gösterdi (10 sayı aldı. 3 sette 11 kez servis karşıladı yüzde 73. İyi manşet yüzdesi 45. Bu gerçekten iyi bir orandı. Ancak hücumda eski maçlarına oranla performansı düştü: % 39. 3 de blok sayısı vardı.

Karşılaşma sonu “galiba olacak bu iş” diye düşünmeye başladım

3-2 biten Finlandiya mücadelesinde; Ebrar 4 set yine 4 den oynadı. 5. set

pasör çaprazına döndü. Nasıl mıydı? İstatistiğini vereyim: 26 sayı üretti. Asıl önemlisi 22 kez servis karşıladı. Yüzdesi 68. Peki ya iyi manşet oranı? O da % 59.

Daha ne olsun. Ama baktık ki Bulgaristan ile Fransa maçlarında yine pasör çaprazı. Sonra da diğer müsabakalarda eski yerine döndü. Guidetti’nin ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben ‘4 den devam etseydi daha iyi olurdu.’ dedim durdum. Gerçi rakipler de bizim için sorun değildi (Finlandiya maçının sonucuna bakmayın, o biraz işi hafife almaktan kaynaklandı). Asıl önemlisi Hollanda, Polonya, Sırbistan gibi zor takımlar karşısında Ebrar’ı sınamak bizlere daha iyi bir fikir verecekti. Sonunda Ebrar final müsabakasının 4. ile 5. setlerinde yine 4’deydi. Ne yaptı? 6 kez servis karşıladı 1 direk hata yaptı, manşet yüzdesi 67. İyi manşet % 50. Hücumda 9 top aldı 5 sayı buldu yüzdesi 56. 1 de blok sayısı var. Bu verilere bakarak “genç oyuncuyu artık 4 de yerleştirsek iyi olur” u daha çok destekler oldum.

Tüm Avrupa Şampiyonasını tek bir oyuncuya bağlayarak bitirmek istemiyorum ama daha 19 yaşında. Bu yüzden gelecek için önemli olduğuna inanıyorum. Bu sadece benim düşüncem. Yoksa teknik kadroya karışacak halim tabi ki yok.”

Sonra Vargas’ın Türk Vatandaşı yapılmak istendiği konuşulmaya başlayınca Ebrar’ın 4’e çekilmesi gerektiğini birkaç kez daha gündeme getirdim. Olmadı. Yıllar sonra yeniden ayni noktaya gelmek... Yorumu size bırakayım.

2. konu ise; Guidetti ile yollarını ayıran federasyonumuz, Sırbistan’ı Dünya Şampiyonu yapan İtalyan teknik adam Daniele Santarelli’ye takımı teslim etti. Yeni antrenörümüz şu sıralar ilk sınavlarını veriyor. 

Ben teknik kadroya biraz takıldım.

12 kişi yer alıyor. Bunlardan 9’u yabancı, biri yardımcı antrenör, biri istatistik antrenörü, biride masör olmak üzere sadece 3’ü Türk.

Neden? “Avrupa’nın en iyi iki  liginden biriyiz” diye öğünüyoruz ama milli takımda görev yapacak insan bulamıyoruz! 

Erkeklere dönüp bakıyoruz, orada dağılım çok farklı. Baş antrenör ve bir yardımcısı dışında hepsi Türk. Sizce de bu biraz tuhaf değil mi?  

Dergimizin Aralık ya da Ocak ayı sayısında (şimdi tam hatırlayamadım),

Şöyle bir paragraf vardı: “o zamanlar bir  ekibin bir  teknik adamı, varsa yardımcısı, yine varsa bir  masörü olurdu. Hakemlere verilen lisansları, maç öncesi ısınmada kullanılan 6 topu sen taşırdın. Yani bu günkü gibi teknik kadroyu destekleyen 10’u aşkın çalıştıranı hayal bile edemezdin”. Diye yazmıştım. Yazıyı okuyan bazı genç arkadaşlar “amma abartmışsın, tek antrenörlü ekip mi olur? Diye eleştirmişlerdi. 

12 kişilik teknik kadrolu milli takım bana bir anımı hatırlattı.

Yıllar önce bırakın kulüpleri, milli takımlarda bile yurt dışına, idari kadrodan 1-2 görevli, genelde bir  antrenör giderdi. Sonra ki yıllarda bu ikiye   çıktı.

Ben bu iki dönemde de görev yapan antrenörlerden biriyim. Takımın hazırlanmasında bulunur seyahat günü geldiğinde kulübüme dönerdim.

Benim anlatacağım olay; 1993 yılında 1976-77 doğumluların oluşturduğu Yıldız Kız Milli Takımla ilgili.

Önce Dünya Şampiyonası  Eleme Grubunda mücadele ettik. İlk sırayı alarak 12 takımlı final de oynamaya hak kazandık. Slovakya’ da yapılacak organizasyona iyi hazırlanabilmek için genç takım yerine Bulgaristan’da ki Balkan Şampiyonasına katıldık ve üçüncü  olduk. Sonra da sıra Dünya Şampiyonası geldi.

Atatürk Hava Limanındayız. Kızlar uçağa binmeden önce alış veriş yaparken, sporcularımızdan Fulya’nın verdiği 100 doları kasiyer’in “bu sahte” demesi üzerine polis tarafindan göz altına alındığı haberi geldi. Hemen karakola gittik. Paranın federasyon tarafından bankadan alınıp sporculara ve bizlere harcırah olarak verildiğini bu nedenle sahte olmasının imkansız olduğunu söyledik. Uçağımızın da kalmak üzere olduğunu belirttik. Ancak  polisler, bu konuda uzman çağırdık o gelene kadarda oyuncuyu bırakamayız dediler. Hemen federasyonu aradık. Durumu anlattık. Telefon trafiğinin ardından, o sırada Florya da kamp yapan Genç Erkek ekibimizin antrenörü Oktay Orkunoğlu’na ulaştıklarını, onun ilgileneceğini söylediler. Ve biz 11 sporcu. Bir  yönetici iki  antrenör uçağa binip Viyana’ya oradan da otobüsle Slovakya’nın Zlina kentine gittik.

Otele yerleştik. Telefon geldi. “Parada sorun yok, oyuncuyu yarın sabah uçak ile Viyana’ya göndereceğiz oradan alın” dendi.

Tamam da kim alacak?  Antrenör arkadaşım Mete Döğüşçü (rahmetle ve saygıyla anıyorum), ayni zamanda Gazi Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olduğu için “yeşil” pasaportu var. O gidecek, bende takımla kalıp antrenman yapacağım.

Mete sabah yola çıktı. Viyana’ya gitti. Oyuncuyla birlikte döndü. Döndü de, sporcumuzun hikayesini de anlatmam lazım.

Sabah uçağında yer bulamadıkları için oyuncumuzu akşam uçağı ile göndermişler ama bize haber de ulaştıramamışlar. Sporcumuz Viyana’ya gece geç saatte inmiş. Başlamış beklemeye. Doğal olarak o saatte hava alanında çok az kişi var. Oyuncumuzun yalnızlığı, üzerinde ki Ay- Yıldızlı eşofman oraları temizleyen bir Türk kadının dikkatini çekmiş. Konuşmuşlar ve saatlerce orada tek başına kalmasın diye almış evine götürmüş. Ertesi günü de tekrar hava alanına getirip Mete ile buluşturmuş.

Hikaye burada bitmedi. Devamı var. Akşam Mete ve ben teknik toplantıya katıldık. Lisansları verdik. Maçlarda giyilecek malzemeleri kontrol eden supervizer formalar ile eşofmanların üzerinde ki spor malzemelerini aldığımız yerin ismini görünce, reklam anlaşmasının belgesini istedi. Biz durumu anlatmaya çalışsak da bu forma ile oynayamayacağımı söyledi. Peki ne yapacağız? Sonunda formalarda ki bu küçük yazıyı kapatmak, üst eşofman giymemek koşuluyla yetkiliyi ikna edebildik.

Hemen merkeze indik. Başladık iğne iplik ve kurdele aramaya. Sonunda bulduk. Otele gelip oyunculara durumu anlattık. 2 kaptanımız Mesude ve Çiğdem (şu anda oyuncu menajerliği yapıyor. Takımımızın pasörlerinden birininde, Vakıfbank’ın yeni genel menajeri olan Banu Can Schürmann olduğunu ilave edeyim) odaya kapanıp tüm formalarda ki yazıları kurdeleyle kapattılar. Ve biz 5 grup maçımızı, 2 de 5-8 arasında ki karşılaşmamızı her akşam sökülenleri tekrar onararak oynadık.

Sonuç mu? Dünya altıncısı olduk. Bu derece o güne kadar ülkemizin aldığı en iyi derece olarak tarihe yazıldı.

Şimdi bu geniş kadrolu kulüp ve milli takım rahatlığına neden imrendiğimi umarım anlamışsınızdır.

Bir ara, hem de en tepe ligde, yani Türkiye Ligi’nde mücadele eden ekonomik yönden sıkıntılı olan bazı ekiplerle yaşadığım iki  anımı daha sonra ki sayılarda sizlerle paylaşacağım.

Eminim ilgiyle okuyacaksınız. Nereden nereye geldiğimizi bir kez daha göreceksiniz.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Create Account



Log In Your Account